Bu dilekçenin birden fazla yolu vardı. Kimisi denizin ortasına bir kayıkla açılarak yapıyor, kimisi de Cuma selamlığında padişahın çıkışını bekliyordu.
Padişah ise elbette bu dilekçelere hiçbir zaman kayıtsız kalmıyordu.
Padişaha sesini duyurmanın bir yolu olarak ateş yakılıyordu.
Yapılan hareketten ötürü “ateş dilekçesi” ismini alan bu dilekçe, padişahla birebir görüşme, istişare fırsatı bulamayan; lakin içinde bulunduğu durumun da bir tek padişah ile hallolacağına inanan halk tarafından yapılıyordu. Mahkeme kararlarından hoşnut olmayanlar, bir haksızlığa uğrayanlar padişahın huzuruna çıkmak için bu yolu bulmuşlardı.
Farklı formlarda gerçekleştiğini söylemiştik. Birincisi, sahil sarayını gözlemleyerek padişahın pencere önünde olduğu anı beklemekti. Padişah, camın önüne çıktığı anda kayıklarına atlayarak denize açılırlar, içinde saman ve talaş bulunan bir kabı da yanlarında taşırlardı.
Bu ateşi tutuşturarak padişah görsün diye bir taşın üstüne koyarlardı.
Bugünkü İstanbul üzere düşünmeyin, o devirler kentin her tarafından bu ateşler görülüyordu. Aslında manası da derindi: “Padişahım! Gördüğüm zulüm ve haksızlığa karşı artık başımda ateş yanıyor.” Manasına gelen bu ateş sayesinde padişah, şikâyeti olan bu kişiyi huzuruna çağırır; sorununu çabucak dinler ve çözerdi.
“Ateş İstidâsı” olarak da bilinen bu prosedür, bir de cuma selamlığında gerçekleşirdi ki bu, daha yaygın olanıydı.
Padişahlar, her cuma halkın ortasına karışır, cuma namazı için mescide masraflardı.
Halk, her haftanın bu gününde padişahı göreceği için heyecanlı vaziyetteydi. Özellikle şikâyeti olanlar da cuma gününü beklerlerdi. Padişahtan talebi olanlar meydanda toplanır, selamlığın bitmesini beklerlerdi. Halkın ellerinde bulunan istidâlar, sır kâtibi tarafından toplanarak padişaha arz edilirdi.
Bu kalabalık ortasında kendini gösteremeyen, sesini duyuramayan kişiler de tekrar misal bir formülle ellerinde bulunan tasları yakarak başlarının üstüne koyarlar, kâtibin onları görmelerini sağlarlardı.
Bu, ayrıyeten kişinin ateş üzere yandığını beyan eden bir semboldü. Padişah ise teker teker okur, gerekli mercilere iletir ve gerekenin yapılmasını emrederdi. Bu arzuhâllere bugün, Osmanlı Arşivleri’nden ulaşabilmekteyiz.